En çok, susanlar konuşuyor, görmüyor musunuz?
Ey taş! Söyle bana, hangi sırra ayan oldun da donup kaldın? Ey dağ! Kerem’in kazma darbeleri bağrına inerken Aslı için olduğunu bildiğin halde hiç mi gülmedin? Ey çiçek! Bana bildiklerini söyle! Tüm güzelliğin ve görkeminle sus pus otururken en çirkin yaratıklar nasıl övdüler de kendilerini kulak asmadın. Ey! Kırkından sonra İngilizce Kursu’na gidenler; bu masa, bu sandalye, bu duvar ne konuşur kendi aralarında? Bilirsen Süleyman’sın bilmezsen kursiyer…
Ey nesneler! Alın beni de aranıza; görüp susalım, duyup susalım, konuşurken susalım ve bir tahta parçasının bilgeliğiyle eskiyince yanalım.
Deli densin adıma, meczup ya da tırlatmış… Onların diline bulaşmayacaksam razıyım payıma…
Kaynak: Bülent Akyürek’in 18 Temmuz 2011 tarihinde yayımlanan “Ağustos böceği ile kişisel gelişimini tamamlamış karınca hikâyesi” konulu makaleden derlenmiştir.