3 Şubat 2011

Bir yabancı gözüyle Mısır olayları

Siyaset
Siyaset

Arap dünyasındaki Amerikan diplomasisi, çok daha karmaşık bir hale gelmenin eşiğinde. Artık her ülkede aranacak bir telefon numarasına sahip olmak yeterli olmayacak. Bu nedenle Washington’un tek bir liderle bitirmeye alıştığı işler için, onlarca siyasetçiyle iştigal etmesi gerekecek.

Arap dünyasını sarsan rejim karşıtı gösterilerin en çarpıcı yönlerinden biri, içeriği: İsrail işgali altında inim inim inleyen Filistinliler için değil bu gösteriler; (en azından çok bariz biçimde) Batı karşıtı, hatta Amerikan karşıtı da değiller. Göstericiler, öfkelerini işsizliğe, tiranlığa ve kendi toplumlarındaki genel insanca yaşam ve adalet eksikliğine yöneltiyor. Bu da açıkça modern Ortadoğu tarihinde ani ve köklü bir değişim anlamına geliyor.

Arap ülkelerinin hiçbirinde, İran İslam Devleti’nin kurucu lideri Ayetullah Humeyni gibi muhalefetin odak noktası olan karizmatik bir İslami radikal yok; bunun yanı sıra Arap dünyasındaki çeşitli İslamcı örgütlerin Amerikan karşıtlığı, Şii din adamlarının teorik ve ideolojik gücünü taşımıyor.  Mısır’daki Müslüman Kardeşler (İhvan), önemli ölçüde bir toplumsal yardım kuruluşu olarak işliyor ve İran’da olduğu gibi, isyana el koymaya çalışmayabilirler. Ve Mısır’ın devlet başkanı Hüsnü Mübarek bile, şah kadar Amerikan çıkarlarıyla özdeşleşmiş biri olarak görülmüyor. 2011’deki Mısır’la 1978’deki İran arasında farklılıklar benzerliklerden daha fazla ve derin.

Dahası, bu isyanların sonucu ne olursa olsun, Araplar ve yeni liderlerinin gelecek yıllarda kendi toplumlarındaki arızalara odaklanacağı aşikâr görünüyor; muhtemelen İsrail’in ve Batı’nın sebep olduğu adaletsizliklerden daha fazla buna mesai harcayacaklar.  Gerçekten de Tunus’taki gösterileri, kısmen Washington’un rejime yönelik çok karışık duygular beslediğini ve bir kriz durumunda muhtemelen onun safında yer almayacağını gösteren WikiLeaks belgeleri tetikledi. Yani Arap dünyasındaki siyaset, radikalleşmekten ziyade normalleşebilir.

Hatırlayın: Kaide’nin en fazla vurguladığı hedeflerden biri, kendi halkını ezen ve Amerikan ve İsrail çıkarlarının uşağı olarak görülen Hüsnü Mübarek’inki gibi rejimleri devirmekti. Mısır’da Mübarek giderse, Kaide yandaş topladığı bir argümanı kaybetmiş olacak.  Fakat Arap dünyasındaki müstakbel gelişmelerin Amerikan çıkarları için teşkil ettiği tehlikeleri abartmamak elde değil. Gösteriler bu boyutuyla Ürdün ve Suudi Arabistan’a sirayet ettiği takdirde ufukta bir felaket belirebilir.

Ürdün’deki mevcut rejimden daha açık fikirli, Amerikan yanlısı bir rejim tahayyül etmek zor. Suudi kraliyet ailesine gelince, bu ülke için mevcut olandan daha kötü yegâne yönetim biçimi, onun yerini alması kuvvetle muhtemel olanı. ABD’nin on yıllardır Suudilere sattığı onca silahın usulsüz kullanıldığını bir düşünün. Yemen’inse bir kez daha kuzey ve güney diye bölündüğünü veya başkent Sana’nın merkezi kontrolünün daha da zayıfladığını düşünün. Washington, oradaki Kaide’ye karşı fiilen kendi savaşını yürütecektir. Şu an Arap dünyasındaki bütün bu ayaklanmalar aşağı yukarı aynı görünüyor, tıpkı 1989’da Doğu Avrupa’da olduğu gibi. Fakat yine Doğu Avrupa’da olduğu gibi sonuç, halk tabanının özelliklerinden ve kurumsal-eğitimsel gelişmişliğinden kaynaklı siyasi durumuna bağlı olarak, her ülke için az veya çok farklı olacaktır. Polonya ve Macaristan’ın kapitalizme ve demokrasiye varışı nispeten kolay oldu; Romanya ve Bulgaristan yıllar boyu ciddi bir yoksulluğa battı; Arnavutluk ara ara anarşi nöbetleri geçirdi; ve Yugoslavya yüz binlerce insanın hayatını yitirdiği bir iç savaşa doğru sürüklendi. Arap dünyası, belli açılardan Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla çeşitlilik arz ediyor ve Amerikan politikalarını yeni gelişmelere göre ayarlarken, her ülkenin nevi şahsına münhasır siyasi ve tarihi durumunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Kaynak: Robert D. Kaplan’ın 28 Ocak 2011 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yayımlanan “Yeni bir Arap dünyası” yazısından derlenmiştir.

Share

Bunları da Beğenebilirsiniz...