19 Nisan 2011

Hz. Muhammed’in yetim ve fakir olarak büyümesi

İlahiyat
İlahiyat

Hz. Muhammed (s.a.s.) yetim olarak büyüdü. Daha önce de belirtildiği gibi, doğmadan önce babası, altı yaşında iken annesi, sekiz yaşında iken de dedesi ölmüştü. Bundan sonra, amcasının yanında hayatını sürdürmüştü. Belki de Cenâb-ı Hak, ileride peygamber olarak görevlendireceği Hz. Muhammed (s.a.s.) için bu tür yetişme tarzını uygun görmüştü. O, anne-baba ve dedesinin yönlendirmesinden uzak olarak yetişti. Çünkü anne ve baba, yetişme dönemindeki çocuğun kişiliğinin oluşmasında ve yönlendirilmesinde büyük paya sahiptir. Sonuç olarak, onun terbiyesini bizzat Cenâb-ı Hak üstlenmiştir, diyebiliriz. Nitekim Hz. Peygamber de bir hadisinde “Beni Rabbim terbiye etti ve en güzel şekilde terbiye etti”[87] buyurmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.s.) fakir olarak büyüdü. Sekiz yaşına kadar dedesinin himayesinde, yirmi beş yaşına kadar da amcasının yanında kaldı. Gerçi babası Abdullah, beş deve, birkaç koyun ve Ümmü Eymen adlı cariyeyi miras bırakmıştı. Ama, babası, henüz dedesi sağ iken öldüğü için, Arap miras hukukuna göre babası sağ iken ölen kişinin mirası çocuğuna düşmezdi. Esasen mirası, aileden büyük erkekler alırdı. Bununla beraber, babasının bıraktığı miras kendisine tahsis edilse bile bu mal onu zengin edecek miktarda değildi. Yirmi beş yaşında iken bile, Hatice’nin kervanını dört deve karşılığında Suriye’ye götürüp getirmeye razı olmuştu. Fakat başkasının yediğinde, giydiğinde gözü kalacak ölçüde yoksul da değildi. O her ne kadar bir yetim olsa da kendi derdi ile başbaşa, içine kapalı ve yalnız kalmış biri olarak görmemek gerekir. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla ailesi arasında akrabalık bağları güçlüydü. Zengin bir kadın olan Hatice ile evlenmesiyle birlikte de, her ne kadar Mekke’nin önde gelen tacirlerinden ve zenginlerinden biri olamadıysa da rahat bir hayat sürecek seviyeye ulaşmıştı. Aynı şekilde yetimlik gibi fakirlik de insan hayatında doğal bir durum olmakla birlikte, bir peygamber olarak Hz. Muhammed (s.a.s.) için fakir büyümenin önemi şu şekilde yorumlanabilir: Zengin birisi olsaydı, İslâm’a davet ettiği zaman, insanların ona malından istifade etmek için inandıkları sanılabilirdi. Halbuki, insanları cezbedecek, halkı etrafında toplayacak, dediğini tasdik ve davet ettiği esasları kabul ettirecek ve bu iş için önemli bir araç olarak kullanabilecek paraya sahip değildi. İleriki yıllarda insanlar onun etrafında mal için değil, inanç uğruna toplanacaklardır.[88]

Kaynak: Prof. Dr. İbrahim Sarıçam’ın 2002 tarihinde yazdığı ve diyanet.gov.tr web sitesinde yayımlanan “Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı” kitabından derlenmiştir (Erişim tarihi: 15/04/2010).

Share

Bunları da Beğenebilirsiniz...