22 Nisan 2011

Cümlenin oluşumu ve öğeleri

Dil Bilgisi
Dil Bilgisi

Bir düşünceyi, bir dilek ya da duyguyu sözle ve yazıyla anlatabilmemiz için en az iki öğe gereklidir. Bunlardan biri, kendisinden söz ettiğimiz, anlatmak istediğimiz şey, öteki de kendisinden söz ettiğimiz şeyin ne olduğu ya da ne yaptığıdır. Sözünü ettiğimiz kişi, varlık ya da kavrama özne diyoruz. Öznenin ne olduğunu ya da ne yaptığını belirtip açıklayan öğeye de yüklem adını veriyoruz. İşte bir cümlenin oluşması için en az bu iki öğeye gereksinim vardır. Bunlar olmadan cümle kurulamaz, daha doğrusu yargı oluşamaz. İster istemez duygu, dilek ve düşüncelerimizi de dile getiremeyiz. 

Şu tümcelere bakalım: 

“Yolcular bindi. Tren kalktı. Annen geldi. Sen gelmedin.” Bu cümlelerin hepsi de birer yargı birimidir. Hepsinde de yargının oluşması, cümlenin kurulması için zorunlu öğe olan özne ve

yüklem vardır. Bu zorunlu öğelere cümlenin temel öğeleri denir. 

Yüklem: Cümlenin temeli yüklemdir. Yüklemsiz cümle kurulamaz. Cümleye giren sözcükleri, sözcük öbeklerini genellikle yüklemin durumu belirler. Şöyle ki dilimizde sözcükler anlatımı

oluşturmak için tek tek kullanım alanına çıktığı gibi, kavramları açıklamak ya da belirtmek amacıyla belirli kurallara göre öbekleşerek de çıkarlar. Sözgelimi “yolcular” dediğimiz gibi, “İstanbul’a gidecek yolcular” da diyebiliyoruz. Böylece sözcükten büyük belirtme öbekleri oluşturuyoruz. Bir bakıma cümle de böyle bir öbekleşmenin ürünüdür. 

Sözcüklerin birbirine bağlanış ya da öbekleniş biçimi belli bir kurala göre gerçekleşir. Şöyle ki Türkçe anlatımda yardımcı öğeler önce, temel öğeler sonra gelir. Cümlenin temel öğesi de yüklem olduğu için genellikle yüklem sonda bulunur. Cümleye giren ya da girecek olan bütün sözcükleri, sözcük öbeklerini yüklem yönlendirir.

Yüklemler tek sözcükten oluşabileceği gibi, sözcük öbeği durumunda da olabilir. Şu örnekte olduğu gibi: “Yatağa girerken, bir dergide okuduğum rakam sayma usulünü denemeye karar vermiş bulunuyordum.”

Özne: Belirttiğimiz gibi yüklemin bildirdiği işi, oluş ve kılışı yapan ya da kendisiyle ilgili bir durumu üzerine alıp gösteren öğeye özne diyoruz. Özneler kimi durumlarda ayrı bir sözcükle belirtilmezler.

Özneler ad soylu sözcüklerden oluşurlar. Tek sözcük olabilecekleri gibi, sözcük öbekleri biçiminde de bulunabilirler: “En candan dostum öldü.” “Amerikalı, ünlü romancı, bir basın toplantısı yaptı.”

Tümleçler: Cümlenin oluşması için mutlaka gerekli olan öğelere temel öğeler demiştik. Ne ki düşündüklerimizi, isteklerimizi, duygu ve tasarılarımızı her zaman bu iki öğeyle (yüklem – özne) anlatamayız. Cümlelerimize başka öğeler de katarız, böylece anlatımı genişletiriz. Ne ki cümleye kattığımız bu öğeler, cümlenin oluşması için zorunlu olmayan öğelerdir, salt anlatımı boyutlandırmak için gerekir. Böyle öğelere yardımcı öğeler, bir başka terimle tümleçler diyoruz.

Anlatımı, cümle düzeyinde boyutlandırıp genişletmek için üç türlü tümlece zaman zaman cümlelerimizde yer veririz. Bunlardan biri düz tümleç (nesne)’dir. Düz tümleç, öznenin yaptığı işten etkilenen ya da etkilenen varlıkIa ilgili niteliği karşılayan öğedir: “Önce kurumuş dalları kestik.” Bu cümlede “kurumuş dalları” düz tümleçtir. Öznenin yaptığı, yüklemin belirttiği işten etkileniyor. Yüklemin anlamını bu yönelen tümlüyor. 

Düz tümleçler de (nesneler) sonlarına durum takısı alıp almadığına göre belirtili ve belirtisiz olmak üzere ikiye ayrılır: “İIkin ağacı budadım.” cümlesinde ağacı belirtili düz tümleçtir. Çünkü, bilinen, belirli bir ağaçtan söz ediliyor. Oysa aynı cümle şöyle olsaydı: “İlkin ağaç budadım.” Bu kez ağaç sözcüğü belirtisiz düz tümleç olacaktı. Çünkü sözü edilen ağaç belirsiz bir varlığa göndermektedir bizi. 

İster belirtili ister belirtisiz olsun düz tümleçlerin cümlede bulunması yüklem olan eylemin özelliğine bağlıdır. Yüklem geçişli bir eylemse cümleye düz tümleç girer, geçişsizse girmez. 

Yüklemin anlamını yönelme, bulunma, ayrılma ve çıkma yönünden tümleyen, -e, -de, -den durum ekleriyle yükleme bağlanan sözcük ve sözcük öbeklerine de dolaylı tümleç diyoruz. Şu cümlede olduğu gibi: “Hastayı, eski bir jip içinde, köydeki evinden sağlık ocağına götürüyorduk.” Bu örnekte olduğu gibi, her yüklem -e’li, -de’li, -den’li tümleçleri tümüyle istemeyebilir. Bunların tümceye girmesi, yüklemi oluşturan eylemin durumuna bağlıdır. Kimi eylemler -e’li ve -den’li dolaylı tümleç istemezken, kimileri -e’li, kimileri de hem -e’li hem de -den’li tümleç isterler. 

Tümleçlerin bir bölümü de yüklemin anlamını zaman, nitelik, nicelik ya da durum yönünden tamamlar. Bu türden tümleçlere belirteç (zarf) tümleçleri diyoruz: “Akşam inerken, türkü söyleye söyleye köye vardık.”

Kaynak: Dr. Dz. Öğ. Kd. Alb. S. Ömer Erenoğlu ile Düzeltmen Selma Otçu’nun hazırladığı “Türkçenin Doğru Kullanımı -İletişim, Etkili Konuşma, Yazma Ve Okuma Kılavuzu-” (Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, ISBN: 975-409-384-9, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2007) kitabından derlenmiştir.

Share

Bunları da Beğenebilirsiniz...